ÖNCELİKLE GÜNÜN ŞAİRİNİ KUTLUYORUM.
“Seçici Kurul”a da böylesi değişik bir türden (şathiye) örnek verme cesaretini gösterdikleri için teşekkür ediyorum.
*
ŞATHİYE (ŞATHİYAT-I SÛFİYÂNE):
* Tasavvuf edebiyatında bir şiir türüdür.
* İlk bakışta dine aykırı gibi görünen, aslında vahdet-i vücud (tek olan, bir olan) felsefesi ile ilgili bir görüşü dile getiren tasavvufî manzumelere (şiirlere) verilen addır.
* Şathiyede şair, şiirlerini alaylı bir ifade ile yazar. Hatta bazı sözleri ilk bakışta anlamsız gibi görünür. Ancak anlamsız gibi görünen bu sözlerin altında derin anlamlar gizlidir.
* Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar.
* Genelde Bektaşi şairlerinde görülür.
* Yunus Emre, Kaygusuz Abdal gibi şairlerin şathiyeleri vardır.
***
Yunus emre şöyle der, bir şiirinde…
“Sırat kıldan incedir
Kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne
Evler yapasım gelir”
*
Kaygusuz Abdal şöyle seslenir:
“Kıldan köprü yaratmışsın
Gelsin kullar geçsin deyu
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a Tanrı”
*
Görüleceği üzere, Allah’la senli benli bir söyleşi havası vardır.
Anlatılmak istenen, sırtında günah yükü olmayanların, tüy gibi hafif olanların zaten endişe etmelerine gerek yok. Her türlü sorguya ve engele hazırdır onlar. Onlar sevapları sayesinde, imanları sayesinde bir tüy hafifliğinde veya bir kuş gibi aşıp geçeceklerdir, her türlü sorgu suali…
Asıl düşünmesi gerekenler, inançsızlar, imansızlar, küfeleri günahla dolu olan ve kul hakkıyla o yola koyulan günahkârlardır. Onlar düşünmeliler Sıratı da, Cehennem’i de…
*
GELELİM ŞİİRE:
Yüce Tanrı (Şathiye)
İnsanlar hakkında neler yazdılar,
Hiç haberin yok mu ey Yüce Tanrı?
Din adına ne mezarlar kazdılar,
Gücün mü yetmedi bu güce Tanrı?
Doğumun kaç, yok mu senin vefatın,
Hani vardı, nerde kaldı afatın?
Kullandılar doksan dokuz sıfatın;
Çokları kavuştu bak taca Tanrı.
Çıkarı peşinde ağalar, beyler
Her gün gösterişe zikrini eyler.
Hep senin ağzından fikrini söyler;
Gel haddini bildir şu pice Tanrı?
Şu dünyanın her yanında talan var,
Kandırmaya türlü türlü yalan var.
“Allah” deyip hakkımızı çalan var;
Sahip çık garibe ve ac’a Tanrı.
Kullanarak senin yüce adını,
Erkekten geriye atmış kadını.
Bozmuşlar dünyanın güzel tadını;
Duymadın mı bunu ey Koca Tanrı?
Görmezden gelirsin sende kör isen,
Kör değil de kula sadık yâr isen,
Çağırdığım yerde eğer var isen;
Gidemem Kudüs’e ve Hac’a Tanrı.
Layık mı insanlar kötü kadere,
Kitapların zalim yazmış ne çare.
Yüksel’im ağzımdan çıktı bir kere;
Alamam geriye bir hece Tanrı.
28.07.2001
Ozan Bindebir
SİTEM VE NİYAZLA SESLENİŞ…
İslam âlemi olarak en kutsal, en değerli, en ulvî bildiğimiz bir ayın, on bir ayın sultanı dediğimiz bir ayın güzelliğini yaşıyoruz.
İbadetlerimizden en güzellerinden biri Ramazan ayı.
Fakat acı dır ki, Müslüman ülkelerde kan durmuyor. Müslüman kendi dindaşını katlediyor.
Suriye kan gölü.
Mısır, akıttığı kanlara doymadı, şimdi de canlara kıymaya devam ediyor, idamlarla sarsılıyor.
Irak, Işid şeytanlarının acımasızlıklarına sahne oluyor. İnsanlar boğazlanıyor, katlediliyor.
Camiler bombalanıyor, Veysel Karanî hazretlerinin türbeleri gibi türbeler, dergâhlar bombalanmıyor. Dozerlerle yok ediliyor.
Bir tarih, bir kültür, bir inanç silinmeye çalışılıyor.
Filistin!. Kanayan yara.
En yakınımızda olanlar bunlar…
Şimdi şair sormasın mı?
Ey yüce Tanrı’m! Senin bunların hiçbirinden haberin yok mu? Sen, her şeyi gören, bilen, duyan değil misin?
Din adına kazılan mezarları, öldürülen günahsızları görmez misin?
Gücün mü yetmiyor yoksa?
Elbette ki görüyor da, duyuyor da, biliyor da…
Elbette ki her şeye gücü yeten, “Kadir” olandır.
Her yapılan haksızlığın, her yapılan zulmün, her türlü kul hakkı yemenin bir cezası, hem de en ağır cezası olacak.
Tıpkı geçmiş nesillerin yaşadıkları gibi.
Azgınlığın, inançsızlığın büyük belalar getirdiği, yola gelmeyenlere diz çöktürüldüğü gibi büyük bir felaket, bu olayların yaşandığı ülkelerin başına da musallat edilecek.
Allah'ın gazabı da büyüktür…
Nuh’u yaşayanlar…
İrem Bağları gibi Cenneti taklit edenler…
Sodom ve Gomore gibi fahşalıkta sınır tanımayıp haddi aşanlar…
Ebabil kuşlarının taşlarıyla helak olanlar…
Göklerin ve yerlerin belasına uğrayan daha niceleri…
*
Ozan Bindebir çok güzel bir “şathiyat-ı sûfîyâne” örneği vermişler.
Tebrik ve takdirle karşılıyorum.
Şapkamızı önümüze koyup, hem milletçe, hem de İslâm âlemi olarak gerçekten bir defa değil, bin defa düşünmemiz lazım.
Ne oluyor bize, ne yapıyoruz?
Nedir derdimiz, ne istiyoruz?
Neden başkalarının piyonu, maşası, oyuncağı oluyoruz?
Öldüren kim, öldürdüğü kim?
Kardeşlik ve hakça paylaşmak, dostça yaşamak varken!..
‘Günün Şairi ve Şiiri’ni bütün kalbimle kutluyorum.
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun.
Kardeşçe, huzurlu, sağlıklı, hakkaniyetli günlere…
Hikmet çiftçi
07 Temmuz 2014
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Kaynak: http://kayit.antoloji.com/islem/gateway/sair/default.asp?sair=69461