Ozan süsü verir kendi kendine,
Akıl ermez düzenine, fendine.
Suyu rahat bağlayınca bendine,
Kırba’yı tanımaz, gölü tanımaz.
Reklâm yapa yapa adın duyurur,
Emekten bahseder, emir buyurur.
Zengin sofrasında karnın doyurur,
Çorbayı tanımaz, yal’ı tanımaz.
Şov yapmaya gelse etrafı yıkar,
Özün dara çekse, canından bıkar.
Biraz zoru görse çizgiden çıkar,
Zorbayı tanımaz, zul’u tanımaz.
İnançlı zanneder bıyık kırpanı,
Başına taç eder çalıp çırpanı.
Ne tarlayı görmüş ne de tırpanı,
Gürbeyi tanımaz, kile tanımaz.
Reklâm panosunda fon değiştirir,
Bir değil, beş değil, on değiştirir.
Bukalemun gibi don değiştirir,
Urbayı tanımaz, şalı tanımaz.
Rüzgârın yönüne yürüyor ayak,
Hiçbir sorunu yok, işleri kıyak.
Zalimin elinden yememiş dayak,
Darbeyi tanımaz, eli tanımaz.
Bu kadar söz böylesine değer mi?
Ozan gibi ozan boyun eğer mi?
“Sazım silahım” der, “sözlerim mermi”
Harbî’yi tanımaz, teli tanımaz.
Şiir yazdım sanır süslü sözünü,
Bindebir’im beğenmedim özünü.
Bulamamış bu sanatın gizini,
Terbi’yi tanımaz, dil’i tanımaz.
19.04.2012
Açıklama:
Tdk Sözlük:
Kırba : Sakaların içinde su taşıdıkları ağzı dar, altı geniş, deriden yapılmış kap, su kabı, matara.
Yal : Halk ağzında, köpek ve sığırlara yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek.
Zul : Başa bela olma, zulüm getirme.
Gürbe: Tahıl ambarı.
Kile: İki gaz tenekesi oylumunda tahıl ölçeği.
Urba : Roba, elbise, giysi.
Harbî : Ateşli silahların içini temizlemekte kullanılan çubuk, harbe (Kısa mızrak).
Terbi : 1- (Divan edebiyatı terimi) Bir gazelin her beytine ikişer dize katma. (2- Bir şairin bir gazelinin her beytinin üstüne başka bir şairin ikişer dize eklemesiyle oluşan murabbadır. Eklemelerin ölçüye ve uyağa uyma zorunluluğu vardır.)