Bin Sekiz Yüz Doksan Dördün güzünde,
Dünyaya açılmış gözü Veysel’in.
“Ayıpınar” denen mevki düzünde
Toprağa belenmiş yüzü Veysel’in.
Babası Ahmet’le anne Gülizar
“Veysel doğdu” diye olmuş bahtiyar…
Çiçek hastalığı denen canavar;
Gözün(ü) almış, körpe kuzu Veysel’in.
Yeni gelmiş iken yedi yaşına,
Felek zehir katmış tatlı aşına.
Neler neler gelmiş dertli başına;
Kışa dönmüş bahar, yazı Veysel’in.
“Avunsun” diyerek vermişler sazı,
Yüreğinde hem aşk, hem başka sızı…
Türküler çığırmış, dilde avazı…
Başka ekol olmuş sazı Veysel’in.
Sevinçle gidermiş bahçeye, bağa
Bir bir dokunurmuş dala, yaprağa.
“Sadık yârim” dermiş; kara toprağa
Bir ona geçermiş nazı Veysel’in.
İhaneti görmüş Esma eşinden,
Koşup gidememiş hemen peşinden.
Yanmış bağrı, beter olmuş meşinden,
Kalmış yüreğinde sızı Veysel’in.
Ahmet Kutsi TECER tutmuş elinden,
Cumhuriyet, övgü almış dilinden,
Üç ayda zor aşmış Çubuk Belinden,
Ankara’da şişmiş dizi Veysel’in…
İkinci eşidir Gülizar Ana;
Onun ile tekrar doğmuş cihana.
Halkevinde hizmet vermiş vatana,
Parlamış yürekte közü Veysel’in.
Ata’mıza dermiş: “Adamın hası”
“Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası”
Ona ağıt yazmış, çekerken yası;
Tarihlere geçmiş sözü Veysel’in.
Hep onu bulsa da çilenin ağrı,
Dertlerden kavrulup yansa da bağrı,
Hep birlikten yana yaptığı çağrı;
Dünyaya örnektir tezi Veysel’in.
Akciğerde her gün azmış kanseri,
Yetmiş Üç Nevruz’u; tükenmiş feri,
Bağrına basınca o sadık yâri,
Hak ile Hak olmuş özü Veysel’in.
Nevruz’da eserken dağların yeli,
Doldurur engini ilkbahar seli.
Deryada bir damla olan Yüksel’i
Bindebir’den bile azı Veysel’in.
Bindebir’e yoldur izi Veysel’in.
06.03.2017
Ozan Bindebir