Anımsadım yine her bir anını,
Aldı beni kara düşünce, Baba!
Çalılar çizmişti dört bir yanını,
Saplanıp da kar'a, düşünce, Baba!
Samanlıkdere’den kestin odunu,
Zalim baltaladı kolun-budunu.
Bulamazsın anam gibi kadını,
Şikayet eyleme eş’ince, Baba!
Kızılgüney, köye fazla ıraktı,.
Gözlerinde keder, feryat, firaktı.
Yüksekçe kayalar sana duraktı,
Kan-terin içinde pişince, Baba!
Karlar, kaç kol idi şakaklarına,
Buzlar, mühür idi dudaklarına.
Bez sarardın ayak parmaklarına,
Ayağın morarıp şişince, Baba!
Bazen çoban idin, bazen sığırtmaç
Her çalı bir yerden açardı yırtmaç.
Bir gün tok gezersen, ikinci gün aç
Dağların başından aşınca, Baba!
Tabanların yarık idi nasırdan,
İki çulun yine biri hasırdan…
Farkın neydi sanki köle, esirden?
İstenen her emre koşunca, Baba!
Saman kıt olunca geven keserdik,
Üter, çarpar, deste deste basardık.
Bazen tartışırdık, bazen küserdik;
Sabrımız tükenip, taşınca, Baba!
“Ağaç dikin” diye vererek öğüt,
Deringöl’e diktin kavakla söğüt.
Götürmüştü seller, yakmıştın ağıt,
Derenin suları coşunca, Baba!
Hayvan dıçkısını suya bulardık,
Kavaklara boya gibi çalardık.
Gölet yapar zorla fidan sulardık,
Yemlek’te hep boşu boşunca, Baba!
Yazın sıcağında yanar solardık,
Arpa boy atmazdı, elle yolardık.
Sen yoksan tarlaya tırpan çalardık,
Neylersin iş başa düşünce, Baba!
Zam gelir derdine dertler katardın,
Pahalıya alır, ucuz satardın.
Eve gelir bize çalım satardın,
Söyleyim bunları peşince, Baba!
Hakkını helal et, bunu bileyim
Söyle sen gülmeden nasıl güleyim?
Seni çok üzdümse özür dileyim
Eski dertlerini deşince, Baba!
Halimi bilmeyen, belki bilen var
Bu sözümde söyle nerde yalan var?
Sözüme ağlayan, hem de gülen var
Dertlerim başımdan aşınca, Baba!
Ne tarifi vardı, ne söz yeterdi
Sanmasınlar destan bur’da biterdi.
Hep anlatsam beş yüz dörtlük tutardı,
Yüksel böylesine coşunca, Baba!
25.03.2002
Ozan Bindebir
Baba
- Ayrıntılar
- Gösterim: 2512